31 Temmuz 2008 Perşembe

"Öğrenmenin Alternatif Yolları da Var"


(Bil.Uzm. Eylem Korkmaz ve Dr. Bülent Akdağ İle Söyleşi)

Mevcut eğitim, önemli olan bilgiyi, değerleri ve davranışları otoritesiyle bizim iyiliğimiz adına belirleyen ve bunun öğrenilmesini zorunlu kılan bir sistem sunuyor.
Birgün Gazetesi /26 Kasım 2007, Pazartesi
Söyleşi: Gökhan Gençay

Eğitimin hiyerarşisini, kitlesel karakterini, kurumsal eğitim politikalarını tartışma odağına yerleştiren çeşitli gruplar mevcut ne mutlu ki. Alternatif Eğitim Derneği, bizzat bu soruları kendine dert edinmiş ve adına uygun biçimde alternatiflerini somut uygulama safhasına taşımayı amaçlayan bir oluşum. Birgün gazetesinden Gökhan Gençay'ın dernekten Eylem Korkmaz ve Dr. Bülent Akdağ'la alternatif eğitim modellerini, öğrenmenin ve tanımanın özgürlükçü yollarını konuştuğu söyleşisini aktarıyoruz.

Alternatif eğitim modeli derken kavramsal olarak tam olarak neyi kastettiğinizi anlatır mısınız?

Korkmaz: Alternatif eğitim ile anaakım eğitim dışındaki eğitim seçenekleri ifade ediliyor. Tarihsel sürece baktığımız zaman alternatif eğitim modellerinin, alternatif okulların ve alternatif öğretim-öğrenim uygulamalarının kitle eğitiminin ortaya çıkmasıyla başladığını söyleyebiliriz. Eğitimin sanayi için işgücü, ulus devlet için vatandaş yetiştirme amacı ve bu süreçte çocukların istenen ekonomik sistemin oluşturulmasının ve ulusun yaratılmasının aktif öğeleri olarak görülmesi, yani çocuğun kurban haline getirilmesi, buna karşı bir hareketi de beraberinde getiriyor. Alternatif eğitimin çıkış noktasının bu olduğu söylenebilir.
Akdağ: Diğer taraftan kavramın felsefi açıdan insan merkezli bir bakışa karşılık geldiğini de belirtmek gerekir. İnsanı, devletin eğitim politikalarının güdümünden kurtarmak ve özgürce gelişmesi fikrini genel ilke olarak benimsemek alternatif eğitimin temellerini oluşturuyor.

Eğitimi, anlam olarak olumlu bir içerikte mi değerlendiriyorsunuz? Mevcut zorunlu kılınmış, devlet tarafından tek yönlü bir müfredat dayatmasıyla şekillenmiş eğitim anlayışına yönelik alternatif önerilerinizi eğitimin varlığının sorgulanmasına kadar taşıyabiliyor musunuz?

E.K: Mevcut yani yaygın "eğitimi" olumlu bir içerikle değerlendirmek elbette mümkün değil. Mevcut eğitim, önemli olan bilgiyi, değerleri ve davranışları otoritesiyle bizim iyiliğimiz adına belirleyen ve bunun öğrenilmesini zorunlu kılan, eğitimi ve dolayısıyla bilgiyi tekelleştiren bir sistem sunuyor. Bunun yanında kendi belirlediğinin dışındaki bilgiyi, davranışları ve değerleri hem kabul etmiyor, hem de bunun üretilmemesi için her türlü engeli oluşturuyor. Ancak bu karşı oluş, beni, topyekün eğitime karşı çıkış noktasına taşımıyor. Öğrenen, bilgiyi paylaşan ve öğrenme ortamını organize eden kişilerin gönüllü olarak var olduğu, tüm karar alma süreçlerinin demokratik olarak işlediği, öğrenme ortamının oluşturulmasında ve öğrenmenin kendisinde her zaman seçme ve vazgeçme hakkının olduğu bir okul ya da daha az korkutucu bir ifadeyle öğrenme ortamı, dolayısıyla böyle bir yöntem ve içerikle sunulan öğrenim yaşantısının, genel bir taslak itibariyle mevcut sisteme alternatif oluşturabileceğini düşünüyorum.
B.A: Eğitimin ontolojik yapısında çift kutupluluk söz konusu. Bir yanda insan doğasını "iyi" olarak gören felsefeler, diğer yanda ise insan doğasını "kötü" olarak gören felsefeler var. Bu bağlamda eğitim insanın doğasına bir müdahaledir. Alternatif eğitim felsefeleri genel olarak insanın doğuştan iyiliğe yönelik olduğu konusunda birleşiyorlar. İnsanın varoluşsal doğasının kötüye yönelik olduğu düşünüldüğünde, eğitim sürecindeki insanı bencil, saldırgan, anti-sosyal, yalancı gibi davranışsal eğilimler içinde görmek tutumu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla da ceza, disiplin, otorite, kontrol gibi olgular meşru görülür. Ayrıca, örneğin okullardaki derslerde aktarmacılık, konferans verme ve idealist eğitim yaygınlaşır. Tek yönlü müfredatın dayatılmasının altındaki felsefi bakışın bu olduğunu söylemek mümkündür. Oysa iyimser bakış, olabildiğince demokratik bir açılım sağlayarak, insanın insan olmaktan kaynaklanan olanaklarının ortaya çıkarılmasına zemin oluşturmaya yönelir.

Alternatif eğitim modeli, kendisini kurumsal bir yapı içinde mi görünür kılmalı? Öğrenme ve tanımanın özgürlükçü yolları nasıl inşa edilebilir sizce?

E.K.: Kurumsallıktan kasıt, resmi kurumlara bağlılıksa elbette hayır. Hatta mümkün olduğunca bundan kaçınılmalıdır. Ancak kurumsallıktan kasıt sistematik bir işleyişe oturtulmuş bir yapılanma ise, bunun karar vericileri, asıl ihtiyaç sahipleridir. Yani öğrenciler, aileleri ve topluluğun ilgili diğer üyeleridir. Öğrenme illa ki bir kurum içinde gerçekleşmek durumunda değil, ama öğrenme kurum içinde gerçekleşmemelidir şeklinde bir dayatma da doğru olmayacaktır. Doğum ile başlayan öğrenme süreci aslında yaşamsal bir ihtiyaç, çevreye uyumun bir parçasıdır. Zorunlu eğitimle yapılan, var olan bu özgür öğrenme sürecinin yok edilmesi ve belirli amaçlar doğrultusunda istenilen şekle büründürülmesidir. Özgürlükçü yollar inşa etmenin ilk koşulu, insanın bu ilk halindeki öğrenme itkisinin devam edeceği koşulları sağlamaktır. Elbette bu kesinlikle planın, programın, içeriğin olmadığı bir öğrenme ortamı olarak düşünülmemelidir. İlk özgür okul olan Summerhill'de de kurallar, içerik ve program var. Ancak bunu belirleyen, öğrenenlerin ve okulun diğer üyelerinin kendileridir.
B.A: Şimdi dünyadaki uygulamalara baktığımızda özellikle lise düzeyine kadar genel ilke olarak bağımsız bir yapıda olması hedeflenmişse de alternatif okulların devletin eğitim bakanlığı ile dirsek temasından vazgeçemediklerini de söylemek mümkün. Çünkü liseden mezun olan öğrenci üniversiteye gitmek istediğinde, bir işe başvurduğunda ya da bir kursa katılmak istediğinde resmi devlet diplomasının gerekli olduğu alanlarda bir sorun yaşayabilir. Bu bağlamda yapılan anlaşmalar var. Sözgelimi homeschooling denilen "ev okulları"nda bile merkezi eğitim kurumunun müfettişlerince denetlenmek söz konusudur. Sorunu başka bir boyutta ele almak daha doğru olur, yani bireyin kendi ihtiyaçları doğrultusunda, kendi kararları ile katıldığı bir kurumsallaşma özgür eğitim okullarının belirgin niteliği durumundadır. Diğer taraftan, okulu reddeden modellerde ise aile kurumunun ağırlığı görülmektedir. Yani ailelerin bir insan felsefesi bilincine sahip olması çok önemli. Zaten alternatif eğitim okullarının çoğu aileler tarafından başlatılmış girişimlerdir.

Eğitime yönelik radikal karşı çıkışlarda program meselesi, yetişkinlerin çocuklar üzerindeki tahakkümü, kurumsal otorite gibi konular gündemleştirilmeden sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir mi?

E.K: Bu gündemler alternatif eğitim içinde zaten tartışılmaktadır. Ancak Türkiye'de de mevcut sistem eleştirilirken bahsettiğiniz konulara daha fazla ağırlık vermenin çözüm yolları yaratmak açısından önemli olduğunu, bunlara, devletin eğitimdeki rolü, zorunlu eğitim, resmi ideoloji tartışmalarının da eklenmesin gerektiğini düşünüyorum.
B.A.: Eğitim üzerine tartışmada bilimsel yöntemin ve felsefi bakışın eksik olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de akademik düzeyde bile eğitime felsefi bir bakışın eksikliği söz konusuyken ve özgün bilimsel çözümler üretilemezken, ailelerin bir eğitim bilincine sahip olması sanıyorum beklenemez. Ancak eğitim sendikalarının ve sivil toplum örgütlerinin radikal söylemleri de ideolojik bir çizginin ötesine geçemiyor. Dolayısıyla konu objesine yönelik olarak ele alınamıyor bir türlü.

Derneğiniz, kuruluşundan günümüze çalışmalarını hangi deneyimleri referans alarak oluşturuyor? Pozitif addettiğiniz deneyimlerden örnekler verebilir misiniz?

E.K: Alternatif eğitimin genel çerçevesi içinde, belirli ilkelerde ortaklaşmakla birlikte neredeyse birbirine zıt sayılabilecek uygulamalar da mevcut. Kimisi bireysel özgürlükten bahsederken kimisi toplumsal özgürlükten bahsedebiliyor, kimisi bütüncül eğitimden yanayken kimisi ruhsal gelişimi daha merkezine alabiliyor. Bizim dernek olarak kendimize biçtiğimiz rol, Türkiye'de genel olarak alternatif eğitimin ve alternatif okulların tartışılır hale gelmesini ve konuyla ilgilenen kişilerle işbirliğini sağlamak. Bunu gerçekleştirirken de tüm model ve uygulamalara eşit uzaklıkta durmaya çalışıyoruz. Dernek üyelerinin hepsinin kendine daha yakın bulduğu ya da pek de benimsemediği model ve uygulamalar var elbette. Ancak kimse bu tercihlerinin herkes için doğru olduğunu savunmuyor. Türkiye'de gerçekleşebilecek herhangi bir okul kurma çabasının öncelikle kendi yerel ihtiyaçlarına ve koşullarına dayanması gerekiyor. Yani Amerika'nın herhangi bir eyaletinde var olan bir demokratik okul örneğini Türkiye'ye getirip uygulamaya çalışmak alternatif eğitimin dayandığı ilkelere de uygun düşmeyecektir.Derneğimiz şu ana kadar demokratik okullar ve okulsuzlaşma, eleştirel pedagoji, Waldorf pedagojisi, Montessori metodu gibi konularda etkinlikler düzenledi. Ancak alternatif eğitimle ilgili tüm konular derneğin çalışma kapsamında yer alıyor. İstediğimiz tüm etkinlikleri ve çalışmaları gerçekleştirebilmemiz ve yeni fikirler oluşturabilmemiz ise, insan sayımızın artmasıyla mümkün olacak. Bu nedenle eğitimde alternatifler yaratmanın gerekliliğine inanan kişileri aramıza bekliyoruz.
B.A.: Alternatif Eğitim Derneği üyeleri ülkemizdeki eğitim süreçlerinin yanlışlıklarını, eksikliklerini ve sıkıntılarını görme deneyimlerinden hareketle bu süreci başlattılar. Çünkü aynı sorunları ve tek boyutluluğu hepimiz yaşadık okullarda. Doğru gitmeyen, yolunda olmayan bir şeyler olduğunu düşündük. Sonra yüzümüzü dünyaya ve kitaplara döndük, farklı bir dünyanın mümkün olabileceğini algıladık. Böylece dernek olarak farklı bir eğitimin, alternatif bir eğitimin, kuramsal ve uygulayımsal koşullarını oluşturmak için tartışmaya açmaya çalışıyoruz.

Varolan zorunlu, statükocu eğitim anlayışına karşı üretilen alternatif metotların kendilerini standart modellerle ifade etmesi mi, yoksa özerk bir çoğulculukla farklı farklı yollardan hayata geçmesi mi daha olumlu olacaktır?

E.K: Mevcut eğitimi eleştirdiğimiz noktalardan birisi de bireysel ve yerel farklıkları, geçmiş deneyimleri, mevcut potansiyeli, ihtiyaçları, istekleri, iradeyi hiçe sayarak herkes için uygun olduğunu varsaydığı tek bir sistem önermesi, bunu belirli bir yaşa kadar zorla uygulaması ve bu yolla eğitimi güçlü bir baskı aracı haline dönüştürmesidir. Alternatif eğitimin ortak ilkelerinden birisi "herkes için tek bir doğru yol yoktur" ilkesidir. Yani herhangi bir alternatif eğitim uygulamasının kendini herkes için uygun olan bir kurtuluş olarak sunması söz konusu değildir.
B.A: Alternatif yöntemlerin ve modellerin standardizasyonu kavramın özüne aykırıdır gerçekte. Alternatif eğitim bir dayatma şeklinde olursa otoriter eğitimden farkı kalmaz. "Öğrenmek için en iyi tek bir yol yoktur" anlayışı esastır. Kültürel ortamlar, çevre, dinsel yapılar, siyasi rejimler, gelenekçi bilinç öğeleri birçok direnç noktası oluşturmaktadır zaten. Dolayısıyla her şeyden önce yapılması gereken etik bir donanımla "insan"ı görmektir.

***
Referans: Akdağ, Bülent ve Korkmaz, Eylem. (2007). “Öğrenmenin Alternatif Yolları da Var”, Birgün Gazetesi (Röportaj: Gökhan Gençay), 26 Kasım Pazartesi.

Hiç yorum yok: