31 Temmuz 2008 Perşembe

Reboul'un Eğitim Felsefesi Üzerine Bir İnceleme


Dr. Bülent Akdağ

Giriş
“Eğitim felsefesi” üniversite kongrelerinde, eğitim kurumlarında, okulların öğretmenler odalarında konuşulmasını, tartışılmasını beklediğimiz bir konudur. Çünkü Reboul’un belirttiği gibi “eğitim felsefesi bütünsel, radikal ve yaşamsal bir sorgulamadır”. Eğitimin anlamı üzerine düşünmeye başlamak, eğitim felsefesi alanına atılmış ilk adımdır.
Eğitimin anlamı sorununu açımladığımızda Reboul (1999) şu soruları sorar: § Okuma, bilme olgusu nasıl bir anlam taşır?§ Öğretilmeye değer olan nedir?§ Eğitimin amaçları nelerdir?
Ayrıca, “öğretmek”ten bahsedildiğinde ne demek isteniyor?§ göstermek mi? [teaching that = -duğunu göstermek] (ne olduğu)§ biçimlendirmek mi? [teaching how to = -(yapma) yı göstermek] (nasıl yapıldığı)§ anlamını bildirmek mi? [teaching to = -nedenini öğretmek] (neden olduğu)
Diğer taraftan “eğitmek” hangi bağlamlarda kullanılıyor?§ Yetiştirmek (= aile eğitimi) mi?§ Öğretmek (= kastî bir eğitim= formal bir eğitim) mi?§ Biçimlendirmek (=sürekli formasyon) mi?
Bütün bu sorular “daha iyi olmak” için ortaya konur. Reboul (1999)’a göre “daha iyi olmak” her bireyin kendinde taşıdığı insanî varoluşun potansiyelini geliştirmektir. “Eğitmek”, bir modele göre yetişkinler üretmek değildir, her insanda “kendi” olmasını engelleyen şeyi açığa çıkarmak, ona, kendi tekil “deha”sına göre varolma olanağı tanımaktır. Diğer bir deyişle, eğitimin amacı, her bireye gerçekten insanî olan bir kültür içinde kendi doğasını gerçekleştirme olanağı sağlamaktır.

Eğitim kimin içindir?
İnsanlık için
Toplum için (Aşılama eğitimi=sosyalist) - Çocuk için (Bırakınız yapsınlar eğitimi=liberalist)

Modern ailenin çocuk üzerindeki etki fonksiyonu daralmıştır. Alain, “bütün diğer okullardan önce bir duygu okulu gereklidir” der. Bu, ailenin en önemli fonksiyonudur. Ailenin eğitim felsefesine ek olarak okulun eğitim felsefesi ve bunları tamamlayıcı olarak “Üçüncü Ortam felsefesi” (a. gençlik hareketleri, b. kültür evleri, c. dernekler ve d. kültürel formasyonlar) sözkonusudur. “Bugünkü modern uygarlığımızda okulun yerine her bireyin bütün hayatı boyunca kendi seçtiği şebekeler içinde kullanabileceği “formasyon biletleri”ni geçirerek okul zorunluluğu kaldırılırsa ne olur?” diye sorduğumuzda şu yanıtı verebiliriz: çocukların korunması fonksiyonu ortadan kalkar… Okul, bugün koruyorsa bunu öğretmek için yapar (Reboul, 1999: 45).

Pedagoji ve Çatışkılar

Reboul, (1999: 57-73) “pedagojinin kendisinde gizli olan çatışkılar nelerdir?” diye sorar. Bunlara verilen yanıtları şöyle belirtebiliriz:
1. Çatışkı: Eğitimin İçeriği(=öğretilecek malzeme) - Eğitimin Biçimi(=öğretim tarzı)
Bu antinomiye (=çatışkı) ilişkin günümüzdeki Pedagojik Teoriler şunlardır:a) Klasik Akım: Modellere bağlı olan ve iletme tarzından çok neyin iletmek gerektiği kaygısını taşıyan akım.b) Yenilikçi Akım: Çocuktan, onun tecrübelerinden ve isteklerinden yola çıkan ve öğretilen şeyin öğretilen kişilere uyarlanmasını talep eden akım.c) Fonksiyonel (ya da Teknikçi) Akım: Pedagojiyi kesin bir bilim ya da en azından etkili ve garantili bir teknik haline getirmeye çalışan akım.
2. Çatışkı:Öğrenme zorunluluğu - Öğrenme isteği
Bu antinomiye ilişkin yaklaşımlar ise şunlardır:a) Klasik Yaklaşım: Okul hayata hazırlar ve hayat bir oyun değildir. İnsanlığın keşfetmek için binlerce yıl harcadığı şeyi çocuk birkaç yılda kavramalıdır; dolayısıyla katı bir disipline boyun eğmelidir ve kendisine sürekli bir çaba göstermeyi dayatmalıdır.b) Yenilikçi Yaklaşım: Dayatma, çocuktaki öğrenme isteğini öldürür; öncelikle eğitilen kişinin talebini, motivasyonunu keşfetmek gerekir.
3. Çatışkı:Aktarma - Kendiliğindenlik
a) Eğitim her bireye insanî mirastan en büyük ve en iyi payı alma olanağı sağlamak zorundadır. Diğer taraftan onu itaatkar ve pasif bir varlık haline de getirmektedir. Aktarma, bilgiyi hareketsiz, öğreneni pasif kılar.b) Kendiliğindenlik ise ortamın, ailenin, medyanın etkisine açık olmaktır.c) Aktarmanın ve kendiliğindenliğin ötesinde aradığımız ise “istidat” olmalıdır.
4. Çatışkı:Belirsizlik - Teknikçilik
Bir eğitici (ya da bir eğitim sistemi) eyleminin sonuçlarıyla ilgilenmeme hakkına sahip değildir. Ancak sonuçların ne zaman ve nasıl ortaya çıkacağı belirsizdir. Eğitimin sonuçları bilimsel olarak kontrol edilebilir mi? İşte bugün eğitimdeki bu belirsizliği gidermeye ve kontrol etmeye yönelik olarak programlı öğretim, audio-visuel, mikro-öğretim, yapay zeka, bilgisayarlı öğretim gibi teknikler kullanılmaktadır.
5. Çatışkı:Kopuş - Süreklilik
a) Klasik akım “kopuş” gerekliliğini savunur. Kopuş, çocuğun farklı bir evreye geçmesi, değişmesidir. b) Yenilikçi akım ise “süreklilik”i, sürekli gelişmeyi savunur.

Eğitim, Demokrasi ve Otorite

Bir toplumun politik rejimi ile öğretirken kullandığı pedagoji arasında bir ilişki olduğu düşünülebilir. Demokrasi, hem özgürlükten hem de eşitlikten daha fazla bir anlam taşır. J.Dewey’in dediği gibi, bir toplumun gerçekten demokratik olması, okulun gerçekten demokratlar yetiştirmesiyle mümkündür.

Reboul eğitimde otoriteye ilişkin genel prensipleri a) otoriter pedagoji, b) gevşek pedagoji ve c) sözleşmenin otoritesi, şeklinde ifade etmiştir (Reboul, 1999: 82-87).
Bunu bir şekil ile gösterelim:

Sözleşme Otoritesi (ortak projeler, ortak yöntem)
Otoriter Pedagoji(boyun eğen kişiler, asiler) - Gevşek Pedagoji (sorumsuz kişiler)


Sözleşme Otoritesinin Koşulları şunlardır:
a) öz-disiplin, b) işbirliği duygusu ve c) ötekine saygı.

Eğitimde Demokratik Prensipler Nelerdir?
1. Prensip: Eğitimde sözleşmenin otoritesi olmalıdır.
2. Prensip: Herkes olabildiğince tam, aynı zamanda gerektiği kadar uzun bir taban kültürü (temel öğretim) almalıdır.
3. Prensip: Eğitim nesnel olmalıdır.

Eğitim ve Katılık

Geleneksel kültürlerde eğitim ve katılık birbirinden ayrılmaz. Roma döneminde okulun iki pedagojik aleti değnek ve sopaydı; “elini değneğe uzatmak” deyimi öğretmek için seçilen bir açımlamaydı. Diğer taraftan Antik Yunan’daki Paideia (=eğitim) kavramının paideuein (=cezalandırmak, dayak atmak) olarak da kullanıldığı görülmüştür. Bunun anlamını “çocukta kötü bir varlığın görülmesi” (=kötü doğa, ilk günah) olarak yorumlayanlar da söz konusudur. Eğitim bu “katılık-sertlik” yanında “katılık-tutarlılık” da getirir: öğrencileri bir araya toplar, programlar yapılır, disiplinler oluşturulur (Reboul, 1999: 88-101).

Bunu bir şekil ile gösterelim:

Düzeltmek (kötü doğa anlayışı)
Sertlik (=disiplin, ceza) - Tutarlılık (=program, düzen)

Diğer taraftan “Karşı-Katılık Pedagojisi” Jean Jacques Rousseau’dan bu yana “çocuğun doğası iyidir” yaklaşımını savunur.

Bunu bir şekil ile gösterelim:

Katılık
Düzeltmek (=kötü doğa) (a. sertlik, b. tutarlılık) - Korumak (=iyi doğa) (Karşı – katılık)

Rousseau’ya göre aile, kilise ve okul düzelticidir; zorlama ve doldurmayla çocuğun büyümesini bozar. Oysa çocuğun doğasını serbest bırakmak ve onu aileye, kiliseye, okula karşı korumak gerekir. Rousseau her türlü katılığı red mi eder? Hayır. Olayların zorunluluğundan gelen katılık’ı (yani doğal cezanın gelmesini) kabul eder. Sözgelimi, çocuk bir cam kırdığında onu kınamayalım, bırakalım üşüsün; deli olmaktansa nezle olması daha iyidir, der. Rousseau’ya göre bu katılık eğiticidir; çünkü doğaldır, zorunludur. Ve çocuk yaşamasına izin verildiği takdirde bunu kendiliğinden kabul eder. Rousseau’nun reddettiği, keyfi olduğu için küçük düşürücü katılıktır; ve özellikle de çocuk üzerinde uygulanan katılık… Alain ve Piaget “çocuğun özü itibariyle toplumsal bir varlık olduğunu, onun ‘doğal’ çevresinin fiziksel dünya değil insanî ortam olduğunu” söyleyerek bu doğal katılık fikrine karşı çıkmışlardır (Reboul, 1999: 88-101).

Neo-Rousseauizm ise doğal ortama, insanî ortamı, çocuk toplumunu ekler. Bu, sözleşme temeline dayalı “işbirliği pedagojisi”dir. Sözleşmenin (=işbirliği=ortak proje) katılığı, kabul edildiği ve anlaşıldığı için doğru bir katılıktır. Sözleşme (dikey zorlama) olacağına öğretmen ya da kurum karar verir. Eğitimin katılığını çıkarıp atmadık. En iyi ihtimalle, Rousseau’nun iddia ettiği gibi onun yerini değiştirdik. En kötü ihtimalle onu maskeledik. “Katılık” okul eğitiminin içinde karşıt bir değer onu dengelediği sürece bir değerdir. Gerçek anti-katılık, “iyilik”tir (Reboul, 1999: 88-101).

Değerler ve Eğitim

“Değer” olmadan eğitim olmaz. Öğrenmek her zaman daha iyiyi hedeflemektir. Şimdi eğitimin içinde bulunan değerleri dikkate almadan eğitim bilimleri yapmak mümkün müdür? Elbette ki hayır !.. Eğitim olgusu daha ilk anda, açık ya da kapalı bir şekilde değerler ölçeği taşıyan bir varoluş durumundadır (Reboul, 1999: 102-120).Pedagoğun sanatı, değerlendirmesinin hangi katılık düzeyinde yer alması gerektiğini bulmaktır. Beyin yıkamadan, değerlere göre nasıl eğitim vermek gerekir? Reboul’un buna yanıtı: “otorite”dir. a) İyi otorite: Bireyi yönlendirme.b) Kötü otorite: Dayatma / beyin yıkama, aşılama. Değer Nedir? = Zahmetine değen şeydir… Yani, ona bir şey feda edilmesini hak eden şey değerdir. Bir şeyden vazgeçilmezse bir şey öğrenilemez (Reboul, 1999: 102-120).

Bunu bir şekil ile gösterelim:

Sevinç (=öğrenme, kendini aşma sevinci)
Sembol - Nesnellik
Sadakat - İlerleme
Gelenek - Akıl
Birleştiren (Toplumsallaştırma) - Özgürleştiren (Bireyleştirme)


1) Birleştiren: Her bireyi olabildiğince geniş bir toplulukla bütünleştiren (toplumsallaştırma)
2) Özgür kılan: a) Bir öğretim aktarılabildiği ölçüde özgür kılar, b) Bir öğretim aktif olduğu yani harekete geçirdiği ölçüde özgür kılar. c) Sevinç, katılığın ve iyiliğin birleşmesidir ve bütün alanlarda gerçekten öğrenilmiş olamaya işarettir. Sevinç, insanîdir (bireyleştirme) ve insanlığa yöneliktir (toplumsallaştırma).

Sonuç olarak Reboul’a göre eğitim; ‘daha iyi olmak’, insanlığa yönelmek, sözleşmenin otoritesine dayanmak, pedagojik çatışkıları demokratik olarak aşmak, anti-katılığı uygulamak ve bir öğrenme sevincini yaşatmak çerçevesinde ele alınmaktadır. Öğretilmeye değer olanın ne olduğu, eğitimin anlamı ve amaçları, bu çerçevenin içinden bakıldığında görülebilen bir peyzajdır...

KAYNAKÇA
Reboul, Olivier. (1999). Eğitim Felsefesi, (Çeviren: Işın Gürbüz). İstanbul: İletişim Yayınları.

***

Referans: Akdağ, Bülent. “Reboul’un Eğitim Felsefesi Üzerine Bir İnceleme”, Yaşadıkça Eğitim Dergisi, Sayı: 99, 2008.

Hiç yorum yok: