12 Kasım 2009 Perşembe

Türkiye Eğitim Sisteminin Genel Sorunları

Dr. Bülent Akdağ
E-posta: bulentakdag@hotmail.com

Yönetsel Sorunlar
Yönetsel bağlamda MEB Descartes’çi Fransız rasyonalizminin katı merkeziyetçi yapısını başlangıçtan bugüne sürdürmektedir. Okul yöneticilerinin eğitim durumları, becerileri, akademik başarıları ölçü alınarak seçilmesi yerine, siyasi kadrolaşma çerçevesinde belirlendiği açıktır. Zaman zaman okul müdürlüğü sınavı, müdür yardımcılığı sınavı gibi sınavlar konulup bir yıl sonra ülkemizin siyasi atmosferine göre hemen kaldırılması, sonra yeniden zorunlu tutulması sonra yine iptal edilmesi gibi kararları son on yılda çok yaşadık. Müdürlük sınavına birkaç kez girmesine karşın kazanamayan öğretmenlerin bugün sınavsız atamayla müdürlük yaptığı bir gerçektir. Bu durum, MEB’nın kurum olarak demokratik ilkelere göre işlemediğinin açık kanıtlarından biridir. Ayrıca, okullardaki örgütsel çatışma kaynaklarından birinin de bu atama biçimi olduğunu söylemek mümkündür. MEB ve okullar görece özerkliğe sahip olarak kendi yöneticilerini demokratik bir seçimle belirleyemediği ölçüde çağcıl bir karaktere ulaşamaz. Ancak okul yöneticilerini seçimle belirleme şimdilik bir ideal, bir ütopya gibi görünüyor, dolayısıyla eğitim yönetimi ve denetimi alanında yüksek lisans ve doktora yapan öğretmenlerin okul yöneticiliğine aday olabilecekleri bir sistem dahi şimdikinden daha verimli olabilir.
Diğer taraftan, eğitimin pazar ekonomisine dönüştüğü gelişmiş kapitalist ülkelerde okulların biri eğitim müdürü bir finans müdür olmak üzere iki eğitim yöneticisi ile yönetilmeye çalışıldığı örnekleri de görüyoruz. Ülkemizde bu durum özel okullar bağlamında genel müdür (finans yöneticisi) ve okul müdürü / müdürleri (eğitim yöneticisi) kavramları ile gerçekleştiriliyor. Dershanelerde ise genel müdür / müdür (finans yöneticisi) ve koordinatör müdür (eğitim ve iletişim yöneticisi) şeklinde bir sistem işlemektedir. Bu yönetim sistemleri, “müşteri odaklı eğitim” anlayışının kurumsal sonucudur ve temelde para kazanmak ilkesi üzerinden işlemektedir.
Bir diğer sorun da eğitim yöneticiliğinin bir meslek olarak tanımlanmamasıdır. Eğitim alanında “meslekte aslolan öğretmenliktir” ilkesinden hareket edilmesine karşın devlet okullarındaki müdürler dahi “eğitim öğretim müdürlüğü” – bir anlamda mentor öğretmenlik - yapmak yerine finans müdürlüğü yapmaktadırlar. Sözde okul aile birliklerine devredilmesine karşın finans kaynaklarının organizasyonunda son karar yetkisi okul müdürlerine ait olmaktadır.

Çözüm nedir ?
Demokratik bir eğitim yönetimi sistemi kuruluncaya dek, eğitim yönetimi ve denetimi alanında lisans üstü eğitim yapan eğitimcilerin okul müdürlüklerine doğrudan atanması bir geçiş süreci anlamında çözüm olabilir. Aksi takdirde siyasi kadrolaşmanın güdümünden kurtulamayan bir eğitim yönetimi sistemi varlığını devam ettirecektir.

Teknik Sorunlar
Okullarımızda genel olarak laboratuvar sistemi çökmüş durumdadır. Üniversiteye hazırlanmayı birincil amaç gören öğrenci-öğretmen ve yöneticiler sosyal ve fen deneyleri yapmak yerine test çözmeyi yeğlemektedirler. Laboratuvarların adı vardır ama yalnızca derslik olarak kullanılmaktadır. Dünya bilimindeki yerimizin yüzde olarak anlamı dahi olmayan çok küçük oranlarda seyretmesinin nedenlerinden biri de bu olsa gerek.
Bilgisayar teknolojisine teknik olarak geçilmesine karşın “bilinç olarak” geçilememiştir. Eğitimde bilgisayarların hangi amaçla kullanılacağı konusunda bir bilinçlenme süreci gerçekleşmemiştir. İnterneti temel kaynak olarak gören ve kes kopyala yapıştır mantığına göre biçimlendirilen araştırmalar yapılmaktadır.
Kütüphane sistemi çökmüş durumdadır. Ortaöğretimi bitirinceye dek hiç kütüphaneye gitmemiş öğrenci sayımız oldukça fazladır. Böyle bir ortamda doğal olarak kütüphane memuru ya da uzman kütüphaneci istihdamına da ihtiyaç duyulmamaktadır.
Okul binalarının tekdüzelikten kurtulamadığı ve ergonomik olarak inşa edilmediği de belirtilmesi gereken bir problem alanıdır.

Çözüm nedir?
Öğretmen ve öğretim görevlisi yetiştirme politikalarının ihtiyaçlar oranında düzenlenmesi ve ortaöğretimi bitiren her öğrencinin farklı düzeylerde de olsa üniversiteye girebilmesi önemlidir. Ancak mevcut durumda üniversiteye geçiş test sınavları yerine alternatifli sınavlarla daha demokratik olabilir. Sözgelimi öğrencilerin katıldığı ya da sürdürdüğü çeşitli projeler, yetenekler ve süreçler baz alınabilir. İsteyen test ya da klasik sınavlara girebilir. Kısaca, alternatifli sınav sistemine geçilmelidir. Elbette ki ideal olan, merkezi sınav olmadan üniversiteye geçiştir. Üniversiteye geçiş kaygısı duymayan ortaöğretim öğrencisi bilimin temel ilke ve süreçlerini öğrenebileceği bir eğitimle buluşabilir.
İnternet teknolojisinin henüz kitap ile boy ölçüşemeyeceği öğrencilerimize kavratılmalıdır. Bunun adımlarından biri kütüphaneleri çalıştırmak olacaktır. Okullarda kütüphaneci istihdamı sağlanarak kütüphaneler sürekli açık tutulabilir ve öğrencilere cazip hale getirici atölye çalışmaları ve etkinlikler gerçekleştirilebilir.
Okul binalarının köşeli olmaktan kurtulması gerekmektedir. Asansörü olmayan, engelliler için rampası olmayan okullar elbette ki insanı standart olarak gören bir mantıktan hareketle kurulmuştur. Bu, eğitim felsefesi ile hiç uğraşmamış olmanın bir göstergesidir aynı zamanda. Keskin köşeli duvarlar yerine oval ve yumuşak köşeli duvarların olduğu, merdivenlerinde tırtıklı şeritlerin bulunduğu, öğrenci tuvaletlerinde sabun ve tuvalet kağıdının yer aldığı okullar bir ütopya olmasa gerek.

Sosyal / İdeolojik Sorunlar
Dünyanın tüm ülkelerinde eğitim devlet müdahalesinden kurtulamamıştır. Bu durum, eğitimi özellikle toplumsal / devletsel bir nitelikle karakterize etmekte ve siyasal politikaların etkisine sürekli açık tutmaktadır. Eğitimi “insanlaşmak” için bir süreç olarak görmek yerine, kişileri araçsallaştıran ve tüketim toplumunun parçası haline getiren yarışmacı bireyler yetiştirme sistemi olarak görmek liberal eğitimi körüklemektedir. Sosyal adaletin sağlanamadığı bir toplumda eğitim eşitliğinden söz edilemez.
Sosyolojik anlamda okullar açık sınıf tabakalaşmasının bir aracı durumundadırlar. Üniversitelerin dahi bilim kurumları olarak görülmek yerine meslek edinmeyi sağlayan kurumlar olarak algılanması ülkemiz açısından trajik bir gerçektir.

Çözüm Nedir ?
Eğitimin demokratikleştirilmesi toplumun demokratikleşmesinden ayrı tutulamaz. Eğitim sistemi “kurtarılmış bir ada” durumunda olamaz, topyekün toplumsal sistemin bütün dinamiklerinde yaşanacak bir demokratik dönüşümün sonucu olarak eğitim sistemi de sosyal eşitsizlikten bütünüyle kurtulabilir. Bunun için daha çok demokrasi...
***
Referans: Akdağ, Bülent. (2009). Türkiye Eğitim Sisteminin Genel Sorunları. Eleştirel Pedagoji Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 6, Kasım-Aralık, ss.41-43.

Hiç yorum yok: